Tiyatro D22’nin yeni oyunu ‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’in prömiyeri, 4 Ocak’ta Alan Kadıköy’de gerçekleşti. Berkay Ateş’in kaleme aldığı ve oynadığı oyunun rejisini Yiğit Sertdemir üstleniyor.
Oyun, Adana’daki ailesi tarafından İstanbul’a amcasının yanına gönderilen ve amcasının kebapçı dükkanında çalışırken şahit olduklarıyla geri dönüşü olmayan bir yola sürüklenen Salim’in yaşadıklarını anlatıyor.
Berkay Ateş’le ‘Uykusuz Bir Rüya’nın hikayesini ve tiyatroyu konuştuk.
‘Uykusuz Bir Rüya’dan biraz bahsedebilir misiniz? Oyunun hikayesi nasıl ortaya çıktı? Yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Oyunun hikayesi yıllar içinde parça parça kafamda şekillendi aslında. Genel hikayeyi tamamladıktan sonra karakteri hayal ederek detaylarını kurduğum uzun bir süreç geçirdim. Çünkü zaten ilk başta bir roman olarak tasarlayıp neredeyse yüz elli sayfa kadar yazmıştım. Daha sonra tiyatro oyunu olmasına karar verip yeniden başına oturdum ve son haline geldik. Zaman ve yaşadıklarımız hikayenin süreç içinde şekillenmesini sağladı. Böyle bir süreç yaşamayı seviyorum. Benimle birlikte hikaye de değişiyor, gelişiyor.
‘TEK KİŞİLİK BİR OYUN OYNAMAK HEYECANLI VE ZOR BİR SÜREÇ’
Tek kişilik bir oyun sahneliyorsunuz. Bunun avantajları ve dezavantajları neler?
Benim için bir ilk, tek kişilik bir oyun oynamak. Sanırım bir süre sonra daha iyi anlayacağım, deneyimleyeceğim. Ancak tek başına sahnede olmak bütün ihtimalleri barındırıyor. Zihniniz hiç durmuyor, boş anınız olmuyor. Gerçekten heyecanlı ve bir o kadar da zor bir süreç. Şu an çok keyif alarak oynuyorum.
‘ÜSTÜNÜ KAPATTIKLARINIZ, BİR GÜN KARŞINIZA BÜYÜK BİR AĞIRLIK OLARAK ÇIKIYOR’
Ailesi tarafından amcasının kebapçı dükkanında çalışmak üzere Adana’dan İstanbul’a gönderilen Salim, çocukluğundan bu yana en çok bildiği duygu olan çaresizlikle tekrar baş başa kalıyor İstanbul’da. Salim nasıl biri?
Salim, söyleyemedikleri üzerinden kendisine biçilen bir hayatı yaşamak zorunda kalan milyonlarca insandan biri. Oyunda dediği gibi, “O günlerde en iyi yapabildiğim şey, hayata yalandan devam edebilmekti.”
Söyleyemediklerimiz, yaşamadıklarımız, yaşamak istemediklerimizle geçen bir hayat var gibi. Ancak hayat siz ne kadar görmezden gelirseniz belki o kadar size kendini hatırlatıyor. Üstünü kapattıklarınız, bir gün karşınıza büyük bir ağırlık olarak çıkıyor. Salim için ise bir gece şahit oldukları hayatını alt üst ediyor ve ilk defa kendini ortaya koymak istediğinde de bu kahredici düzen sebebiyle hayatı elinden kayıp gidiyor. Şimdi sesi çıkıyor. Oyun, bu sesin paylaşıldığı anda başlıyor.
‘BU OYUN HİÇ DESTEKÇİ BULAMADI’
Bir yanda tiyatro, bir yanda da sinema filmleri ve dizilerde rol alıyorsunuz. Zamanınızı/programınızı nasıl ayarlıyorsunuz?
Yoğun bir süreç yaşıyorum bazen. Ancak bir hikayeyi ortaya koymak için buna mecburuz. Bir yandan hayatımızı devam ettirmek için çalışırken bir yandan da kurduğumuz bir hayali gerçekleştirmek için hayatımızdan zamanı çalıyoruz gibi aslında. Bu oyun hiçbir sponsor bulamadı, destekçi bulamadı. Bu yüzden de hep daha fazla çalışıp, koşturup en iyisini ortaya koymaya çabaladım. Yorulduk belki ama şimdi bakınca iyi ki yaptık diyorum. Yolu da güzel olsun oyunumuzun.
Tiyatroyu diğer işlerinizle kıyasladığınızda zorlukları ve sizi motive eden yanları neler?
Neredeyse on beş yıldır hep sahneye çıkıyorum. Bir yıl olsun bırakmadım. Çünkü mesleğim tiyatro benim. Bunun eğitimini aldım. Bir tiyatro sahibiyiz on yıldır. Bu ülkede bir tiyatroyu ayakta tutmak, bir oyunu ortaya koymak gerçekten çok zor. Ancak hem yazmak hem oynamak beni hayata bağlayan unsurların başında geliyor. Bir hikayeyi o an canlı bir şekilde, insanlarla paylaşmak sanırım eşi benzeri olmayan bir duygu benim için.
‘FARHADİ’NİN FİLMLERİNDE OYNAMAK İSTERİM’
Sinemada ya da tiyatroda keşke ben oynasaydım dediğiniz karakterler var mı?
Bazen çok iyi bir performans izlediğim zaman içim büyüyor ve hemen bir şeyler yaratma, üretme isteği doğuyor bende. Bu duyguyu seviyorum. İlla ki vardır ama şimdi tek tek hatırlayamıyorum. Genelde bazı filmlerde oluyor. Bir karakterden ziyade o filmin bir parçası olmak istediğin anlar. Farhadi’nin filmlerinde oynamak çok isterim mesela. Gerçeğin sanki rastlantısal bir şekildeymiş gibi ortaya konulan en öz halini deneyimlemek isterim.
Tiyatro seyircisinin alışkanlıklarının değiştiğine yönelik yorumlar var. Sizce son yıllarda tiyatroya ilgi nasıl?
Pandemiden sonra hepimiz korkmuştuk tiyatroya olan ilgi azalır mı diye ancak öyle olmadı. Ne mutlu ki seyircimiz her koşulda yalnız bırakmıyor, geliyor oyunlara. Fakat hem tiyatroda hem sinemada şu an izlemeden beğenme, popüler olanın en iyisi olması gibi bir algı var. Sadece iyi oyun yapmanız yetmiyor, o büyük prodüksiyonların içinde kendinize yer bulmak için her anlamda çalışmanız gerekiyor. On yıl önceki gibi değil hiçbir şey, çok hızlı değişiyor her şey. Bu yüzden sürekli yenilemek zorundasınız kendinizi.
Beş oyununuzu ve bir öykünüzü bir araya getiren ‘Sessizliği Vurun’, geçtiğimiz günlerde Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Oyunlarınızda karanlık masallara hapsolmuş insanları anlatıyorsunuz çoğunlukla. ‘Sessizliği Vurun’ nasıl ortaya çıktı? Yazım sürecine dair neler anlatmak istersiniz?
İlk oyunum olan ‘Yirmi Beş’, sonrasında ‘Hak’, ‘Kuş Öpücüğü’, ‘Hakikat, Elbet Bir Gün’ ve son olarak ‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’in yer aldığı bir kitap ‘Sessizliği Vurun’. Bir de öyküm var ‘Yankılar Kötü’, yıllar önce İran’da bir dergide yayımlanmıştı ilk defa.
Çok mutluyum bütün bu üretimin bir kitapta bir araya gelmiş olmasına. Everest Yayınları bu süreçte gerçekten çok kıymetli bir yerde duruyor benim için. Tiyatro oyunu basmaktan bir an bile çekinmeden, her detayıyla ilgilenerek bu kitabın çıkmasını sağladılar. İlk oyunumdan bugüne söylediğim her şey şimdi okuyucusunu bekliyor.
Bundan sonraki çalışmalarınız neler?
Şu an için yeni oyunu çokça seyirci ile buluşturmak ilk hedefim. Belki sezonu tamamladıktan sonra yeni hikayelere bakma süreci başlar ancak şimdilik net bir şey yok. Ancak isteğim artık bir komedi oyununda yer almak. Bakalım olur belki.